15 Eylül Dünya Lenfoma Farkındalık Günü
15 EYLÜL DÜNYA LENFOMA FARKINDALIK GÜNÜ
Hastanemiz İç Hastalıkları Uzmanı İdil PEKPERGEL, “15 Eylül Dünya Lenfoma Farkındalık Günü” olması nedeni ile Lenfomalara dikkat çekmek ve vatandaşlarımızın farkındalık kazanarak bilinçlenmesini sağlamak amacıyla bilgi vermiştir.
Lenfoma, lenfosit adı verilen vücudumuzun savunma hücrelerinden kaynaklanan hematolojik bir kanser türüdür. Lenfoma, lenfositlerin kontrolsüz çoğalması sonucu oluşur. Lenfomaların en sık görüldüğü yer lenf bezleri (lenf düğümleri) olmakla birlikte, dalak, timus bezi ve kemik iliğinde de görülebilir.
Lenfoma çeşitleri genellikle iki büyük kategori altında incelenir: Hodgkin Lenfoma ve Hodgkin Dışı Lenfomalar. Hodgkin lenfoma; ilk kez tarif eden Thomas Hodgkin`in adı ile anılır. Her yaşta ortaya çıkabilmekle birlikte daha çok genç erişkinlerde görülür.
Hodgkin dışı lenfomalar ise B hücreli lenfomalar ve T hücreli lenfomalar olarak 2 ana gruba ayrılır. B hücreli lenfomalar daha sık ortaya çıkar. Hastalık lenf düğümlerinde, dalak gibi lenfoid dokularda ortaya çıkabilir veya mide, bağırsak gibi organlardaki lenf dokusundan kaynaklanabilir. Kötü huylu lenfoid hücreler kan ve lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer kısımlarına da yayılabilir. Son yıllarda Hodgkin dışı lenfomaların görülme sıklığı artmaktadır, ancak bu artışın nedeni bilinmemektedir.
Lenfomalar, nedeni kesin olarak bilinmeyen hastalıklardır. Bulaşıcı hastalık değillerdir. Hodgkin dışı lenfoma gelişimini kolaylaştıran bazı risk faktörleri olduğu bilinmektedir. EBV ya da HTLV 1 gibi bazı virüslerle enfekte kişilerde, immün yetmezlik durumlarında (HİV enfeksiyonu, immün supresif tedavi uygulanan organ nakli yapılmış hastalar), bazı kimyasal maddelerle ilişkisi bulunanlarda daha sık görülebilmektedir.
Lenfoma semptomları lenfomanın nerede başladığına, vücudun hangi kısımlarını etkilediğine ve türünün ne olduğuna bağlı olarak değişmekle birlikte, daha çok koltuk altı, boyun, mide ve kasık bölgesinde yer alan kitle ile kendini gösterir. İlk şikayet çoğu kez boyunda ortaya çıkan ağrısız bir şişliğin fark edilmesi şeklindedir. Hodgkin lenfomada bu şişlik özellikle solda köprücük kemiği üzerinde yerleşimlidir. Koltuk altı ve kasıktaki lenf düğümü bölgelerinde de büyüme olabilir. Az sayıda hastada ise lenf düğümü büyümesinin vücut genelinde yaygın olduğu görülür. Göğüs kafesi içinde ya da karın boşluğu içindeki lenf düğümlerinde de büyüme olabilir. Bunlar bası yapacak kadar büyük kitleler ise nefes darlığı, yüzde ve boyunda şişme, karında şişlik, ele gelen kitle, karın ağrısı olması gibi şikayetlere yol açabilirler. Fizik muayenede karaciğer ya da dalak büyüklüğü saptanabilir. Hastalık lenf düğümü dışındaki dokuları da tutabilir. Akciğer, karaciğer, kemik, kemik iliği tutulumu en sık lenf düğümü dışı tutulum yerleridir.
Hastaların bir kısmında lenfomaya bağlı olarak ortaya çıkan ve sistemik semptomlar olarak değerlendirilen bulgular olabilir. Bunlar ateş, gece terlemesi, son 6 ayda vücut ağırlığının %10 undan fazla kilo kaybı olmasıdır. Ateşin nedeni bir infeksiyon değildir. Sistemik semptomlar sadece bu hastalıklara özgü değildir.
Hastadan alınan anamnez lenfomayı destekliyorsa ve fizik muayenede lenfoma belirtileri fark edilmişse, lenf kanseri teşhisi ve evrelemesi için: lenf nodu biyopsisi, kan tetkikleri, kemik iliği biyopsisi, tomografi , PET-BT, MR gibi görüntüleme yöntemleri de dahil olmak üzere tetkikler yapılır. Lenfoma tanısı koymak için mutlaka tutulmuş bölgeden biyopsi yapmak gerekir. Kesin tanı histopatolojik inceleme ile konur. Bu nedenle lenf düğümü büyümesi olan hastalarda lenf düğümünün cerrahi olarak çıkarılması ve histopatolojik tetkikinin yapılması gereklidir. Görüntüleme testleri; lenfomanın dalak ve akciğerler gibi vücudunuzun diğer bölgelerine yayılıp yayılmadığını da ortaya koyacaktır. Tanı konulup evreleme yapıldıktan sonra hastanın yaşı, genel sağlık durumu ve lenfomanın tipi ve evresi de dikkate alınarak bir tedavi planı yapılır.
Hastalığın türlerine göre farklı tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Kemoterapi, radyoterapi gibi klasik tedavi yöntemlerine ek olarak uygun hastalarda biyolojik tedaviler, kök hücre nakli gibi yöntemler de uygulanabilmektedir.