Uzm. Fzt. Aytaç DEMİR'in ''1 Ekim Dünya Yürüyüş Günü'' Konulu Köşe Yazısı
HAREKET EDELİM… PEKİ SADECE KENDİMİZ İÇİN Mİ ?
Hareket fiziksel olarak yer değiştirmek biçiminde tanımlanmaktadır ve yemek yemek, su içmek gibi en temel ihtiyaçlarımızdandır. Doğumumuzla birlikte başlayan ve süreç içinde kişiye özgü gelişen hareket yeteneği, yıllar içinde hiç düşünmeden kullandığımız ve ihtiyaçlarımızı karşılamamızı sağlayan insanoğlunun en temel özelliklerinden biridir.
Hareket etmek sadece insana has bir şey de değildir. Tek hücreli canlılardan bitkilere kadar tüm canlılar bir şekilde hareket halindedir. Bir bitkinin güneşe yönelmesi, tek hücrelilerin sil, kamçı ve yalancı ayaklarla hareket etmesi, buna örnek olarak verilebilir.
İnsanoğlunu bu canlılardan ayıran özelliği ise sahip olduğu çok iyi organize olmuş nöromuskuloskeletal (sinir,kas,iskelet) sistemdir. Bazı eylemlerimizi düşünmeden refleks sistemler ile yapabilmemiz ve unutmamamız bu sistem sayesindedir. Bisiklet sürmek, araba kullanmak, ayakkabı bağcığını bağlamak gibi aktiviteler öğrenildiğinde unutulmaz ve ihtiyaç duyduğumuz takdirde otomatik olarak kullanılabilir.
Yürüyüş günlük hayatımızda işe, okula, kursa, eğlenmeye vb. giderken kullandığımız bu otomatik aktivitelerden biridir ve insanoğlunun hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Toplumsal olarak doğru bildiğimiz birçok yanlıştan biri günlük yaşamda gerçekleştirdiğimiz aktivitelerin bizim için yeterli olduğu düşüncesidir. Ancak dünya sağlık örgütünün verilerine göre günlük 5000 adımdan az atan bireyler sedanter yani hareketsiz olarak değerlendirilmektedir. Hareketli tanımına uyabilmek için ise günlük en az 10000 adım atmak gerekir. Bu veriler sağlıklı bireyler için önerilen değerlerdir. Sağlık durumuna ve yaşa bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Sağlık durumunuzdan şüpheniz olması durumunda bir uzman (hekim, fizyoterapist) görüşü almanız faydalı olacaktır.
Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte; iş hayatında bilgisayar kullanımının artması, ulaşımda özel araçların işlerimizi kolaylaştırması ve zamandan tasarruf sağlaması gibi faktörler hareketsiz bir yaşama ve sonucunda çok ciddi sağlık problemlerine neden olabilmektedir.
Yapılan çalışmalar her gün sadece 30 ile 60 dakika arasında ki tempolu yürüyüşün, kalp ve damarlardaki kas yapının gelişimine katkıda bulunarak kardiyovasküler zindeliği artırdığını, serotonin salımını arttırarak depresyon belirtilerini azalttığını, güçlenen kasların kemik yapıyı destekleyerek güçlendirdiğini buna paralel postür, mobilite ve omurga stabilizasyonunu sağladığını göstermektedir. Bununla birlikte kandaki şeker metabolizmasını düzenleyerek diyabetin, kan dolaşımını arttırarak ve kolesterol metabolizmasını düzenleyerek felç, hipertansiyon ve diğer kalp-damar hastalıklarının, metabolizma hızını arttırarak obezitenin, stres düzeyini azaltarak bazı kanserlerin gelişme riskini azalttığını belirtmektedir. Yürüyüş akciğerlere yeni havanın dolmasını, akciğer çevresindeki kasların esnemesini desteklediği için akciğer sağlığı üzerinde de pozitif etkilere sahiptir.
Bütün bu olumlu etkilerine ve bunların çoğu kesim tarafından bilinmesine rağmen yürüme alışkanlığının edinilmemesinin en temel nedeni çocukluk çağında çocuklarımıza yeterince örnek olamamızdan kaynaklanıyor olabilir. Bunun için günlük yaşantımızda düzenli yürüyüş yaparak çocuklarımıza teşvik edici birer rol model olabiliriz. Bu sayede onların da bu alışkanlığı kalıcı olarak kazanmasına katkıda bulunabiliriz.
Unutmayalım ki daha sağlıklı, daha üretken, daha mutlu bir toplum haline gelebilmenin yolu; bireysel olarak atacağımız bir adım ile etrafınızda bulunan sevdiklerinizin de hayatına dokunarak zamanla toplumsal bir bilincin oluşması ile mümkündür.
Daha sağlıklı, daha kaliteli, daha özgür bir yaşam için düzenli olarak adım at, hareket et...
Uzm. Fzt. Aytaç DEMİR